Bir yazılımcının girişimcilik serüveni. Epronix'ten Matadorsoft'a uzanan yolculuğumda, Türkiye'de bir teknoloji şirketini ayakta tutmanın sırlarını paylaşıyorum.

Her yazılımcının kariyerinin bir noktasında zihninin bir köşesini o parlak fikir aydınlatır: "Kendi şirketimi kurmalıyım." Masaüstündeki dağınık kahve kupaları, bitmek bilmeyen kod satırları ve odaya sinen lehim kokusu arasında, dünyayı değiştirecek o ürünün hayali kurulur. Benim için bu hayal ilk olarak Epronix ile ete kemiğe büründü, yıllar içinde öğrenilen derslerle de Matadorsoft'a dönüştü.

Peki, klavyenin başından kalkıp bir şirketin direksiyonuna geçmek gerçekten nasıl bir his? Türkiye'de, kendi dinamikleri ve zorluklarıyla dolu bu ekosistemde bir teknoloji filizini ağaca dönüştürmek nasıl bir yolculuk? Size parlak başarı hikayeleri veya "nasıl zengin olunur" klişeleri anlatmayacağım. Aksine, bu yolculuğun motor odasına, işin en gerçek, en filtresiz mutfağına davet etmek istiyorum.

1. Ders: "Sadece Kod Yazacağım" Hayali ve Şirket Sahibi Gerçeği

Bir geliştirici olarak en büyük tutkunuz problem çözmek ve harika ürünler ortaya koymaktır. Şirketi kurarkenki en büyük yanılgı da bu tutkunun, işin %90'ını oluşturacağını sanmaktır. Oysa gerçek şudur: Şirket sahibi olduğunuz gün, artık sadece bir yazılımcı değilsiniz.

Siz artık aynı zamanda bir satış temsilcisi, bir muhasebeci, bir insan kaynakları uzmanı ve bir tahsilat sorumlususunuz. Müşteriye teklif hazırlamak, kesilen faturanın peşine düşmek, ay sonu SGK ve vergi ödemelerini planlamak, ofisin temizliğinden internetin faturasına kadar her detayı düşünmek zorundasınız. Epronix'in ilk günlerinde, en sevdiğim iş olan kod yazmaya ayırabildiğim zamanın, tüm zamanımın %20'sini geçmediğini fark ettiğimde acı bir gerçekle yüzleşmiştim. Başarı, yazdığınız kodun kalitesi kadar, kesebildiğiniz faturanın tahsilat hızına da bağlıdır.

2. Ders: Nakit Akışı Kraldır (Ama Gerçekten Kralmış)

Bu sözü her işletme kitabında okursunuz ama bir teknoloji girişimcisi için anlamı çok daha derindir. Kâğıt üzerinde çok kârlı bir proje yapıyor olabilirsiniz. Ancak o kâr, müşterinin 6 ay sonra yapacağı bir ödemeye bağlıysa ve sizin bu ay sonunda maaşları, kirayı ödemeniz gerekiyorsa, o kârın hiçbir anlamı yoktur.

Öğrendiğim en kritik derslerden biri şuydu: Teknik borç yönetilebilir ve daha sonra ödenebilir, ama nakit borcu (yani ödenemeyen maaşlar ve faturalar) affetmez. Bu yüzden Matadorsoft'u kurarken en büyük önceliğimiz, kendi ürünlerimizi geliştirme hayalini finanse edecek, düzenli nakit akışı sağlayan hizmet ve danışmanlık projelerini dengede tutmak oldu. O "rüya ürün" için çalışırken, faturaları ödeyen projelere asla saygısızlık etmemek gerekir.

3. Ders: Teknopark'ın Parlak Işıkları ve Bürokrasi Gölgeleri

Teknopark'lar, Türkiye'deki teknoloji girişimleri için büyük bir nimet. Vergi avantajları, üniversite-sanayi iş birliği potansiyeli ve benzer vizyondaki şirketlerle bir arada olma kültürü paha biçilmez. Ancak bu parlak dünyanın bir de gölge tarafı var: Bürokrasi.

Faaliyet raporları, proje hedefleri, denetimler ve sürekli bir raporlama döngüsü... Bazen ana işinizden çok bu evrak işleriyle uğraştığınızı hissedebilirsiniz. Burada dengeyi kurmak çok önemli. Teknopark'ın sunduğu avantajlardan sonuna kadar faydalanın ama bu süreçlerin sizi asıl hedefinizden, yani müşteri için değer üretmekten alıkoymasına izin vermeyin.

4. Ders: İnsanı Yönetmek, Kodu Yönetmekten 10 Kat Zordur

Bir sistemi debug edebilirsiniz, bir kodun hatasını bulup düzeltebilirsiniz. Ama insan, ruh hali, motivasyonu ve kişisel sorunlarıyla bir bütündür. İlk ekibinizi kurmak, bir aile kurmak gibidir. Özellikle ilk yıllarda, o küçük odada kader birliği yaptığınız insanların motivasyonu, şirketin ayakta kalıp kalmayacağını belirler.

Kiminle yola çıktığınız, hangi teknolojiyle yola çıktığınızdan çok daha önemlidir. Yetenekli ama ekip kültürünü bozan bir kişi, tüm gemiyi batırabilir. Öte yandan, teknik olarak belki eksikleri olan ama öğrenmeye açık, sadık ve pozitif bir ekip, en zorlu fırtınalardan bile sizi çıkarabilir. Lider olarak sizin göreviniz, sadece işleri dağıtmak değil, o ortak hayali canlı tutmaktır.

5. Ders: Ayakta Kalmak, Büyümekten Daha Değerlidir

Girişimcilik dünyası "hızlı büyüme" (growth) hikayelerini sever. Ancak Türkiye gibi ekonomik ve politik dalgalanmaların sık yaşandığı bir coğrafyada, bazen en büyük başarı, sadece bir sonraki yılı görebilmektir.

Her zaman devrimsel ürünler yapamayabilirsiniz. Bazen sadece mevcut müşterileri memnun etmek, faturaları zamanında ödemek ve ekibi bir arada tutmak en büyük zaferdir. Epronix'ten Matadorsoft'a uzanan yolculuk, bana büyük sıçramalardan çok, istikrarlı ve küçük adımların önemini öğretti. Yere sağlam basmak, rüzgarda savrulmanızı engeller.

Sonuç olarak;

Kendi teknoloji şirketinizi kurmak, bir kod editöründe main() fonksiyonunu yazmaya benzemez. Sonsuz bir while(true) döngüsü gibidir; sürekli devam eden, içinde başarıların, başarısızlıkların, uykusuz gecelerin ve büyük bir tatminin olduğu bir döngü.

Eğer bu yola çıkmayı düşünüyorsanız, size tek bir tavsiyem var: Mükemmel bir plan yapmayı beklemeyin. Yola çıkın. Hata yapın, ders alın ve devam edin. Çünkü bu yolculuğun sonunda sizi bekleyen en büyük ödül, banka hesabınızdaki rakamlardan çok, sıfırdan bir değer yaratmış olmanın ve o zorlu yolda "ayakta kalmayı" başarmış olmanın verdiği paha biçilmez bilgeliktir.